
UZMAN PSİKOLOJIK DANISMA
Mehmet Yaygın Yöntemi
Bir psikolog gözünden.
Psikolog deneyimi
Bir terapiste gittiğin zaman sen başından geçenleri anlatırsın, psikolog dinler. Her psikoloğun dinlediği hikayeyle kendine özgü bir ilişki kurma tarzı vardır. Her psikolog hikayenin farklı ögelerine ilgi gösterir.
Ayni hikayeyi 5 farklı psikoloğa anlatırsan karşılığında 5 farklı yorum alabilirsin.
Bir psikoloğun karsısındaki insani dinlerken hangi noktalara dikkat edeceğini, danışanını nasıl yönlendireceğini hep seçtiği teori belirler. Buna Psikoloğun bakış açısı denir.
Cognitive (Düşünce odaklı ) Psikolog, yasadığın deneyimin esnasında nasıl düşündüğüne ilgi gösterir. Senin hayatını nasıl düşünce kalıplarının yönettiğini anlamaya çalışır. Takıntılı kemikleşmiş düşünceler var mi? Hayata bakisin negatif mi pozitif mi. Başından gecenler hakkında muhakeme yapabiliyor musun yoksa otomatik düşünceler mi hakimiyet kuruyor zihninde? Amaç senin takıntı/kalıplardan kurtulup olaylara hakkında bağımsız muhakeme yapabilmeni sağlamaktır.
Emotional (Duygu odaklı) Psikolog hayatta neler hissettiğine bakar. Seni hangi duyguların yönlendiriyor? Duygularını nasıl yaşıyorsun? Bedeninde hislerin yoğunlaştığı zaman onlarla nasıl basa çekiyorsun? Yüzleşebiliyor musun? Kaçış yöntemlerin neler? Duygularının ne kadarını paylaşabiliyorsun? Terapistin amacı senin duygularınla olan ilişkini daha akıcı daha sağlıklı hale getirmektir.
Analitik Psikolog seanslarında daha pasif bir duruş gösterir. Daha az konuşur daha çok dinler. Senin hikayelerini analiz eder, kategorilere ayırır, hayatinin farklı alanlarında deneyimlerinin ortak noktalarını bulur. Benzer davranışların benzer düşüncelerin köklerini araştırır. Amacı senin hayatını yöneten bilinçaltı eğilimlerini günışığına çıkartıp farkındalık geliştirmene yârdim etmektir. Uzun sürer J
Ben bir insanın hikayesini dinlerken iki farklı lens kullanıyorum. Yıllardır aldığım eğitimler ve yaptığım çalışmalar zihnimde bu lenslerin oluşmasına, gelişmesin ve keskinleşmesini sağladı.
Ben hikayeyi dinlerken, karsımdakini hem yasadığı toplumda (sistemik) hem de içinde yasadığı bedende (somatik) değerlendirmeye gayret ederim.
İçine doğduğun toplum (sistemik yaklaşım)
Sen daha bir bebekken hâlihazırda oluşmuş bir düzenin içerisine doğarsın. Burada insanların oluşturduğu değer yargıları, açıkça konuşulmayan yasam kuralları vardır. Aile fertlerin, komsular, öğretmenler, akrabalar bu standartları belirler ve sen bu atmosferin içinde solumaya baslarsın.
Hangi konularda konuşulmaz, insanlar birbirlerine nasıl davranır, neleri konuşur, neleri konuşmaktan kaçınır, birbirlerinden neler bekler, sinirleri nelerdir. Cinsellik, din, para, dostluk, ihanet gibi felsefi konulardaki değer yargıların hep doğumundan itibaren içinde yüzdüğün o duygusal atmosferin içerinde oluşur. Türkiye’de doğan çocuk Müslüman olur, Meksika’da doğan Katolik. Bu tesadüf değildir. Doğal secim değildir. İçinde doğduğun sistemin duygusal prensipleri içinde yoğrulursun.
-
Fazla mal göz çıkartmaz, üzümü ye bağını sorma.
-
Harama el uzatılmaz. Azı karar çoğu zarar.
-
Bugünün işini yarına bırakma
-
Acele işe şeytan karışır.
Ne kadar acayip değil mi? Hepsi “ata sözü”.
Bu deyimler üzerinde konuşmamıza ragmen ait olduğumuz aile sistemlerin sessizce kabul etmiş olduğu prensiplerin örnekleridir. Benzer sistemlerde yoğrulmak insanlar daha rahat anlaşırlar. Farklı sistemlerden gelen insanlar birbirlerinin programlamalarını anlamadıkları için birbirlerini yargılarlar.
Hayatta kendini nasıl hissettiğin, duygularını nasıl yasadığın, nasıl paylaştığın ya da paylaşmaktan kaçındığı hep bu dönemlerde oluşmaya baslar. Sen daha çocukken. Düşünmeyi, kendi başına karar vermeyi öğrenemeden.
Ve bu topluma ait olmak, o fertler tarafından onaylanmak sevilmek sayılmak için kendi doğanı kendi eğilimlerini gömmek inkar etmek zorunda kabirsin. Bizim kişiliğimiz şahsiyetimizi Kimliğimiz böyle oluşur.
Bir sure sonra bu sistemden çekip başka sistemlere girmeye baslarız. Okula gideriz, ilişkilere gireriz, arkadaşlar ediniriz, kendi ailemizi, kendi sistemimizi kurarız. Ne yaparsak yapalım, hangi ortama girersek girelim bizim KIMliğimiz, değer yargılarımız bizimle beraber gelir. Bazen yeni ortamlarda faydadan çok zarar getirir bu inanışlar, bu değer yargıları. Mantıken değiştirmek istediğimizi bilsek dahi çok zorlanırız. Değişmek caba ister, zaman ister, tutarlılık ister.
Sistemik bakisi insanlara içlerine doğduğu sistemin birer parçası olarak bakar. Benim birinci lensim bu.
İçinde yasadığın beden. (Somatik Yaklaşım)
“Beden dili” derler. Bu ifade, sanki bizim konuştuğumuz dil farklı da bedenimiz farklı bir sey anlatıyor imasını verir. Saçıyla oynayan flört eder, kollarını kavuşturan kendini kapatmıştır gibi anlamsız klişelerden bahseder bu konunun sözde uzmanları.
İçinde yasadığımız bedenin bir dili vardır, çok şeyi anlatmak ister ama lisanı bu kadar basit değildir. Senin yasadığın her zor deneyim, her travma bedeninde bir iz birikir. Hâksiz yere azar işittiğin, grubunun dışında kaldığın, yetersiz olduğunu hissettiğin her an bedenin tepki verir. Geçirdiğin kazalar, yasadığın ayrılıklar, başarısızlıklar, kavgalar.. Nefesin tutulur, boyun kasların gerilir, böbreküstü bezlerin adrenalin salgılar, sindirim sistemin yavaşlar, çenen kasılır. Beynin farklı bir çalışma moduna geçer.
Bütün bu deneyimler içinde yasadığımız bedeni programlar ve bundan sonrası için “tehdit” kavramını yeniden tanımlar. Tehdidin gelmesi muhtemel olan yöne doğru tetikte olmaya baslar.
Alt beynindeki duygu-içgüdü sistemleri harekete geçer. Endişe, kaygı, tereddüt gibi mesajlar ile senin üst beynine sürekli uyarılar yollanır. Bu hayatta neler hissedeceğin hep geçmişteki deneyimlerin sonucunda belirlenir.
-
Asla kalbimi açmayacağım.
-
Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin.
-
Bir daha topluluk karşısında ağzımı açmayacağım.
-
Artık kimsenin bana bu kadar yakınlaşmasına izin vermeyeceğim.
Bunlar kişilik yapısını temsil eden cümleler gibi görünürler. Ben bu cümleleri insanların sinir sistemlerinin haritasında ararım. Geçmiş yaralanmaların sistemi güvende tutabilmek için yarattığı alarm mesajlarını nasıl ifade ettiğini incelerim.
Hangi ortamlarda ne gibi insanların etrafında tehdit altında hissedeceğin, kendini rahatlatabilmek için bedeninin neler yapacağı sen farkında dahi olmadan alt beyninde tasarlanır. Eğer dinlemek anlamak için vakit ayırmazsan bu duygular kendilerini gerekli gördükleri anda gösterirler ve sürekli gürültü yaparlar. “Obsesif düşüncelerim var”, “panik atak geçiriyorum”, “çabuk sinirleniyorum”, “insanlara güvenemiyorum” gibi ifadeler insanın kişiliği hakkında bilgi verir sanırız. Öyle değildir, o insanın sinir sisteminin görevi maddi/manevi büyük/küçük tüm tehlikelere tehditlere karsı alarm vermektir. Bedende başlayan sinyaller ancak gene bedende sona erer.
Somatik Bakış acısı da insanların içlerinde yasadıkları bedenden gelen sinyaller ile nasıl ilişki kurduğuna bakar. Benim ikinci lensim bu.
Seanslarımda yaptıklarım bunlardır. Elimden geldiğince seni “sen” yapan sistem ile ilgili bilgi toplarım. Ve bedeninin sana vermeye çalıştığı senin de inatla duymamaya çalıştığın mesajları okurum. Bunları sana gösterip yorumlamana yardım ederim.
Mehmet Yaygın metodu budur J



